mülk siyaseti, mundy ve smith

Osmanlı Suriyesinde toprak hukuku ve toplumsal üretim ilişkileri

Modern Devlet’e Giden Yolda Mülk Siyaseti: Osmanlı Suriyesi’nde Hukuk, Yönetim ve Üretim, Martha Mundy ve Richard Saumarez Smith, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2021.

Bu kapsamlı ve derinlikli kitabın Türkçe basımı ile birlikte Martha Mundy’nin ve Richard Saumarez Smith’in uzun yıllara yayılan (ayrı ayrı ve birlikte) derinlikli araştırma ve incelemelerinin Türkiye’de daha bilinir hale gelmesi sevindiricidir. Martha Mundy, özellikle Yemen, Suriye ve Lübnan üzerine hukuk ve antropolojiyi birleştiren çalışmaları ile Richard Saumarez Smith ise özellikle Hindistan'ın Britanya sömürge idaresinin arazi tapulama pratikleriyle yerel örfün çatışmasını yerel ölçekte incelediği çalışmalarıyla Orta Doğu ve Güney Asya çalışanlar tarafından yakından bilinmekteydi.

Bu kitabın Türkçe çevirisinin önemi yalnızca Osmanlı dönemi Suriyesi hakkında Türk tarihyazımında eksikliği duyulan boşlukları doldurmasından ve yerleşmiş kalıpları sorgulatmasından değil (bu da kendi başına değerlidir), ama daha önemlisi yazarların ciddi emek gerektiren araştırmalarından ve bölgeye, topluma ve tarihe yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.

Türkçe çeviride (çeviren Yavuz Aykan) benimsenen başlığıyla Mülk Siyaseti ya da mülkiyetin yönetimi odaklı kitap, Suriye’de 16. yüzyıldan başlayarak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısı odaklı olarak hukuk, yönetim ve toplumsal üretim ilişkilerine farklı zaman ölçeklerinde bakmaktadır. En uzun odaklı ölçek hukuk alanında, daha kısa dönemli ölçekler mülkiyetin idaresi (Osmanlı vergi ve arazi sayım ve yazım pratikleri) ve toprakta üretim ilişkileri üzerinedir. Bu zamansal ölçek çeşitliliğine disipliner çeşitlilik de eklenmelidir: yazarlar hukuk, antropoloji ve tarih (yerel tarih, sözlü tarih, vd.) disiplinlerinin araştırma sorularını, yöntemlerini ve kuramlarını verimli bir biçimde biraraya getirmektedirler.

Kitabın ortaya attığı tarihsel sorulara esasen iki ana eksen üzerinden yaklaşılabilir: zaman (tarihselllik) ve mekan (coğrafya).

İlkin, hukuksal (normatif, örneğin "halit ve şerik", mülk, vb.) ya da toplumsal (örneğin muşa, aşiret, köylü hanesi, vb.) kavram ve kategoriler tarihselleştirilmekte, bunu yaparken toplumsal değişimi anlamak ve anlamlandırmak bakımından okuyucunun bakış açısını genişletmektedir. Tarihselleştirmek demek somut olarak bu kavram ve şeylerin zaman içinde değiştiği gerçeğini ortaya koyup, nasıl değiştiklerini anlamaya çalışmak demek değil midir? Dolayısıyla İslam hukuku, aşiret, Müslüman ailesi gibi değişmez olduğu, aynı kaldığı, ve daha ötesi aynı kalarak her türlü başka toplumsal ilişkiyi belirlediği varsayılan kategoriler kullanmak yerine hukuksal ve toplumsal kavram ve kategorilerin insan eliyle nasıl değiştiğini bizzat bunların tarihsel dönüşümlerinin içine girerek araştırmak bu kitabın dayandığı araştırmanın en önemli özelliklerinden biridir. Dolayısıyla günümüzdeki mülkiyet ilişkilerini, idari pratikleri, politika müdahalelerini ve toprak üzerindeki dönüşümleri ancak böylesi bir tarihselleştirmeyle anlamlandırmanın olası olabileceğine ilişkin kanıtlar içermektedir kitap. Başka bir deyişle, günümüz siyasal iktisadının temelinin dünün siyasal iktisadında yattığını ya da geçmişin siyasal iktisadının güncelliğini göstermektedir.

Kitabın 16. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan uzun zamansal kapsamı, Osmanlı dönemi, Fransız manda rejimi, ulus devlet dönemi gibi siyasal ayrımlar önemli olsa da toprak ve üzerindeki toplumsal ilişkilere yaklaşım bakımından uzun dönemli bir bakış açısının gerekliliğini ortaya sermektedir. Toprak üzerindeki toplumsal ilişkiler bakımından Osmanlı öncesi ya da İslam öncesi Roma imparatorluğu dönemiyle olan süreklilik ve kopuşlar bile buna dahildir (örneğin, Osmanlı hukukundaki "hakk-ı karar" (nizasız 10 yıllık zilyetlik) kategorisi Roma hukukundaki "emphyteusis" kategorisiyle doğrudan ilgilidir). Ne de olsa söz konusu coğrafya dünyada yerleşik tarıma geçilen ilk yerlerden biridir, olabilecek en kadim örf buralarda olacaktır.

Daha somut olarak örneğin yazarlar araştırmalarında köylü çiftçilerin hak iddiaları arasında sıkça "halit ve şerik" hak kavramına rastgelmişlerdir. Kitapta bu hak türünün işaret ettiği müşterek hak ve çıkarların hukuk ve idari pratikler içinde 16. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına değin nasıl değiştiği, bunun arazi üzerindeki tasarruf ve vergi hak ve yükümlülüklerinin yani arazinin hukuki statüsünün sayım ve yazım pratikleriyle çatışmalı bir ortamda nasıl şekillendirilmeye çalışıldığı ortaya konulmaktadır. Bu yaklaşım, söz konusu hukuki kategorinin ansiklopedik anlamını önüne alıp toplumsal gerçekliğin de öyle olduğunu zanneden anaakım tarihçiliğin taban tabana zıddıdır. Halit ve şerik teriminin anlamı zaman ve mekan içinde dönüşmüş, eskiden toprak üzerinde müşterek hakları tanımlarken bunun belli bir tarihsel çerçevede toprak üzerinde hisse sahipliğine doğru daraltılmış, Mecelle'ye atıfla mülk kategorisi (miri kategorisinden) çerçevesine çekilip müşterek hak ve tasarruftan kişisel tasarrufa doğru değişmiştir. Ortak varlıklar (müşterek tasarruf konusu arazi) kişisele çevrilmiştir. Yazarların benzer tarihsellik yaklaşımı, muşa teriminin işaret ettiği müşterek arazi tasarrufu ve ziraat etme pratiklerinin dönüşümü incelenirken de görülmektedir. Kitapta bu değişim öyküleri hukuk, sayım ve yazım teknikleri (istatistik), vergi tarh ve tevzii, ve üretimin örgütlenmesi merceklerinin kesiştiği yerden anlatılmaktadır. Değişim elbette bir siyasi mücadele ve pazarlık konusudur, yerel güç mücadelelerine bağlı olarak sonuçları yerden yere değişeektir. Ancak kitabın esas vurguladığı, sıkça rastalanan "pazarlık" (ve ima ettiği bilinemezlik, açık uçluluk, vb.) argümanından daha çok bu sürecin belli bir yapısal çerçeve içinde gerçekleşmiş olduğudur.

İkinci olarak yazarların kitabın sonuç bölümünde ortaya attıkları ve çalışmalarını belirleyen ana sorulardan biri olduğunu söyledikleri soruna gelelim. Sonuç bölümünde yazarlar Batı Avrupa, Güney Asya (Hindistan) ve Rusya tarihçiliklerinin aksine Arap coğrafyasının tarihinin tarım ve tarımsal mülkiyet ilişkileri üzerinden değil de ağırlıklı olarak aşiret ve din sosyolojisi üzerinden yazıldığı saptamasını yapmaktadırlar.

Somut olarak örneğin, muşa teriminin işaret ettiği müşterek arazi tasarrufu ve ziraat etme pratikleri Arap topraklarında aşiret ilişkilerine bağlanmıştır yerleşik tarihyazımında. Oysa bu tür müşterek tasarruf ve ziraat pratikleri Fransa, Almanya ve özellikle Rusya tarihçiliğinde (oralarda da belli belirlenimcilik - teknolojik, coğrafi, Slav ruhu vb. sorunları olmakla birlikte) tarımsal mülkiyet ilişkileri açısından değerlendirilmiş, hukuk, idare ve toplumsal üretim ilişkilerinin etkileşimi öne çıkarılmıştır. Bu tür bir yaklaşımla tarımda ticarileşme, emek örgütlenmelerinin niteliği (ortakçılık, ırgatlık, vb.), arazi kullanım yapısı, arazi örüntüsü, yerleşim yapısı gibi sorunlara eğilmek olası olmuştur. Köy ölçeğinde miri ve mülk gibi toprak tasarruf biçimleri ayrımının ötesinde, düzenli tevziye tabi araziler, düzenli aralıklarla değişebilen köy topraklarından farklı yerlerde hisse tasarruf etme, aynı köy içinde bile tevzi ve hisse tasarrufu bakımından ortaya çıkabilen çeşitlilikler, dağ ve ova köyleri arasındaki farklılıklar, açık tarla sistemleri ve diğer arazi kullanım biçimleri, emeğin müşterek olduğu emek biçimleri, ziraatle hayvancılığın biraradalığı gibi tarımsal yapıların tüm zenginliği içinde düşünülebilmesi olanakları ortaya çıkmıştır. Marc Bloch'un Fransa kırının zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtan tarihsel çalışmaları akla gelmektedir.

Dolayısıyla dünyanın farklı bölgelerinin tarihi yazılırken sorulan soruları buraya da sorarak ve Arap coğrafyasının tarihini tarımsal mülkiyet ilişkileri üzerinden yazarak bu coğrafyanın ve insanlarının tarihini de dünya tarihinin bir parçası haline getirmek ya da bunu anımsatmak olası olmuştur. Farklı ideolojik amaçlarla ileri sürülen buraların başka yerlere benzemediği, kendine has olduğu iddialarına da iyi bir yanıt verilmektedir.


You'll only receive email when they publish something new.

More from yücel terzibaşoğlu
All posts