Aşk= merak+senkronizasyon
February 27, 2025•431 words
Deli gibi merak ettiğim kişiler oldu. Çoğunu da istediğim gibi tanıyamadım. Belki de hiçbirini ne yazık ki. Merak bir aşkın olmazsa olmazıdır. Nerde, ne yapmış, ne yaşamış, ne düşünüyor, nasıl hissediyor, o da benim gibi Joker'ı çok sevdi mi acaba? Sonrasında deli gibi Hildur Gudnadottir dinledi mi? Merak konusu anlaşılır bir şey o nedenle üzerinde durmayacağım. İnsan merak etmediği birini neden sevsin ki?
Gelelim denklemin ikinci etkenine. İşte o benim için senkronizasyondur. Çoklarının, doğru yerde, doğru zamanda, doğru şartlarla karşılaşmak olarak aktardığına benziyor benim senkronizasyon tercihim.
Ama yine de bazı küçük yönlerden bu tanımdan farklılaşıyor.
Şöyleki; belki doğru yerde doğru zamanda karşılaştınız, olmaz ya oldu diyelim. İki kişinin birbirine olan ilgisini açık edebilmeleri, yani karşı tarafın jestine anında karşılık (bu gülüşle olur, sözle olur, vs), gülümseyişine gülümseme, kısacası bütün hazır bulunuşluk emarelerine aynı anda aynı hazır bulunuşlukla karşılık verebilmek. İşte ben buna senkronizasyon diyorum.
Yoksa ne oluyor biliyor musunuz? Bir tarafın verdiği mesaj diğer tarafa geç ulaşıp karşılığını bulamayınca, kişide çok mu fazla ileri gittim, yaptıklarımı arkadaşça değerlendiriyor, gibi düşüncelere neden olur ki, bir sonraki karşılaşmada önceki kadar cesur(!) olmayı bırak, geri adım atar. Ancak bu halde de, mesajın alıcısı olan kişi bir mesaj ulaştırmayı düşünüyordur ki, buna zemin bulamaz artık.
Çok zavallı bir durum değil mi?
İşte ben hep böyle tanımladım ilerlemeyen flörtlerimi. Belki de böyle bir şey hiç yaşanmadı, bana gönderilen bir sinyal de yoktu belki. Bunun için kendimden, kendi yargılarımdan şüphe mi duymalıyım? Hayır duymayacağım.
Star Trek'in bir bölümünde, Metamorphosis bölümüydü, kahramanlarımız bir gezegene iniyorlardı ve sanırım Enterprise gemilerinin uçuşları için çok önemli bir mühendislik tasarlamış ama öldüğü düşünülen efsanevi bir bilim insanı ile karşılaşıyorlardı. Gezegende uzun süredir tek başına yaşayan bilim insanının maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarını bir ışık huzmesi sağlıyordu. bu ışık huzmesi aslında ayrı bir 'tür'dü ve 'insan'a aşık olmuştu. Kahramanlarımız ışık huzmesinin dişi olduğunu farkettiler önce ve sonra mühendisimize aşık olduğunu. Bunu mühendise söyledilerse de türler arası aşka karşı olacak bir muhafazakarlıkla karşılaştılar. Yine de bölümün sonunda enterprise gemisinde kahramanlarımızla birlikte seyahat eden bir ziyaretçi kadının ölmesi ve bu ışık huzmesinin bu sayede kendine bir vücut bulmasıyla diğer bir ifadeyle senkronize olmasıyla iki sevgili aşklarını yaşamaya başlarlar.
İşte senkronize olmak benim aşkla ilgili lügatime Metamorphosis bölümü ile girdi ve anlam kazandı. Az önce anlattığım senkronize olma durumunun Star Trek'te kelimenin tam anlamıyla senkronize olmaktan farkı yok. Çok ama çok önemli senkronize olabilmek.
Senkronizasyondan bahsederken iletilen mesajlar konusu geçti. Burada da anlam/mana karşıma çıkıyor. Karşımızdakinin tavırlarını/sözlerini biz mi anlamlandırıyoruz, mana katıyoruz, sırf öyle istediğimiz için? Bunu aşkla ilgili bir bağlamda düşünmüştüm dün akşam yaşadığım olayda. Ama daha geniş bir bağlamda ele alsam daha iyi olacak.